
• Dr. Hamed Roshan Cheshm
Hamed Roshan Cheshm
1 Şubat 1401
Türkiye’nin şu anki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir medya röportajında erken cumhurbaşkanlığı seçimi olasılığını duyurdu.
Analiz ve aktarılan haberlere göre, Türkiye’nin mevcut cumhurbaşkanı, seçimlerin tarihini Haziran 2023’ten 17 Mayıs’a değiştirmeye çalışıyor.
Bu haber sunumunun gözlemciler ve analistler tarafından tahmin edilebilir olduğu açıktır ve bu uzmanların çoğu, Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sürecine alışılmışın dışında bir yaklaşımla yaklaşacağına ve son anlarda gücünü pekiştireceğine inanmaktadır. 2022’nin başından bu yana Türkiye, AKP’nin politikalarının neden olduğu yüksek enflasyon başta olmak üzere büyük ekonomik şoklarla karşı karşıya kaldı ve bu durum Türk vatandaşlarının yaşam koşullarını çok zorlaştırdı. Çoğu ankette, Adalet ve Kalkınma Partisi popülaritesinde bir düşüşle karşı karşıyaydı, ta ki bu durum önceden belirlenmiş planlara göre 2023’ün başından itibaren düşmeye başlayana kadar.
Pek çok uzmana göre Erdoğan’ın başarıları ve küresel gidişat, özellikle Türkiye’nin ekonomik ve siyasi sisteminin kırılganlığına işaret eden Karadeniz’in durumu geçici görünüyor ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu durumu Recep Tayyip Erdoğan’ın zaferi doğrultusunda kendisi için değerlendirmeye çalışıyor.
Bu arada başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere rakipleri, iktidar partisinin siyasi ve güvenlik sisteminin güçlü adayların varlığını ortadan kaldırmaya yönelik saldırılarına rağmen, Recep Tayyip Erdoğan yenilgisiyle bu ülkenin ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaya çalışıyor.
Türkiye’nin mevcut hükümetinin imajını yeniden inşa etmek için kullandığı en önemli politikalar Mısır, İsrail ve Suriye’nin ideolojik olmayan geriliminin azaltılması olmuştur. Öyle ki, bu Parti, uzun yıllardır bu ülkelerde hep başarısızlığa uğrayan politikasının aksine, iktidar çerçevesini sürdürmek için uluslararası oyları aramaya yönelik prosedürünü değiştiriyor.
Öte yandan Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yerini almaya çalışıyor. Çünkü 20 yıllık tartışmasız iktidar, engelsiz bir otoriterlik oluşturabilir.
Bu amaçla Türkiye, başta batıya yönelik aktif tarafsızlık olmak üzere Karadeniz savaşının imkanlarını kullandı, ancak bir gaz merkezi oluşturarak Avrupa ülkelerini Türkiye’ye güvenmeye ve çekmeyi başardı. Ancak görünen o ki Avrupa ülkeleri AKP hakimiyetindeki Türkiye ile ilgilenmiyor ve bu konu son aylardaki politikalarda iyi bir şekilde ortaya konmuştur. Türkiye’nin İran ve Suriye ile bölgesel rekabeti, Türkiye’nin dış politikasını da sorguladı.
Bölgedeki tansiyonun bir miktar azalmasına rağmen, bu ülkeler de Ankara’daki siyaseti ve yönetimi değiştirmekle ilgileniyor gibi görünüyor.
Son olarak, Türkiye’nin güç yapısında Türkiye’nin kalkınması için telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilecek yeni bir oyunun kurulduğu söylenebilir. Erdoğan’ın siyasi davranışının bu çelişkili yönlerinden biri, güçlü muhaliflerin ve endişeli komşuların oluşmasıdır. Türkiye ile Arap rakipleri arasındaki güç dengesinin bozulması, Erdoğan’ın siyasi rekabet sahnesinde yenilmesi için önemli alternatiflerden biridir. Suudi ve Mısırlı yetkililere göre Adalet ve Kalkınma Partisi, diktatörlük politikalarını örtbas etmek için komşu ülkeleri hedef almıştır.