5/5 - (1 vote)

Büyük Karadeniz Bölgesi’nin (BKB) siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda Rusya-Ukrayna Savaşı dönemdeki değişimi halen devam etmektedir. BKB, birbiriyle bağlantılı jeo-ekonomik ve jeo-politik sebeplerden ötürü 21. üzyılın yirminci yılında da küresel siyasi ve ekonomik önemli yerini korumaktadır.

Karadeniz'deki Savaşın

Karadeniz bölgesi, geçmiş zamanlardan bu yana farklı etnik grup, ulus ve medeniyetler arasında bir kavşak ve etkileşim alanı olagelmiştir. Bu bölge hem bir sınır hem de tampon bölge görevi üstlenmiştir.  Bölgenin son derece karışık etnik ve dini yapısı Karadeniz Bölgesi’ni, bir çatışma ve çekişme alanına dönüştürmüştür.

Karadeniz'deki Savaşın

Tarih boyunca Karadeniz bölgesi, ‘pasif bir coğrafya’ ve daha mühim coğrafi birimlere yakın bir alan olarak görülmüştür. Buna göre, Karadeniz bölgesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun arka bahçesi, Sovyet nüfuz alanının bir uzantısı, Avrupa’nın sınırı ve Akdeniz dünyasının bir uzantısı olarak tanımlanmıştır. Karadeniz Bölgesi’ne, tarihi boyunca çeşitli hegemonlar tarafından hükmedilmiştir.

Önemli sistemik ve iç değişiklikler dolayısıyla Soğuk Savaş sonrası dönemde Karadeniz Bölgesi bölgesel istikrarsızlık ve görece bir güvensizlik ortamı yaşamıştır.

Türkiye’nin Karadeniz politikasına ilişkin analizler, bölgenin siyasetini etkileyen farklı güçleri de göz önünde bulundurarak anlaşılmalıdır.

Suriye’de yaşanan uçak krizi sonrasında bu durumu tecrübe eden Türkiye, Rusya ile barışçıl ilişkiler geliştirerek Karadeniz’de istikrarı korumaya çalışmakta, aynı zamanda Rusya’nın statükoyu bozan eylemlerine itiraz ederek, örneğin Kırım’ın ilhakını tanımayarak, Donbass Krizi’nde Ukrayna’nın yanında durarak direnmeye çalışmıştır.

Karadeniz’e en uzun kıyısı olan ülke Türkiye’dir. Karadeniz Havzası’ndaki savaş, istikrarsızlık, çatışma, yasadışı göç, radikal akımlar, enerji güvenliği gibi sorunlar Türkiye’nin istikrar ve güvenliğini doğrudan etkilemektedir.

Ukrayna topraklarına yapılan saldırının hemen ardından Türkiye, işgali savaş olarak isimlendirmiş ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu savaşan devletlere ait savaş gemilerinin bağlı bulundukları limanlara dönmek dışında Boğazlardan geçişlerinin engellenmesi ve Rus savaş gemilerinin Karadeniz’deki karargahları ile Akdeniz’deki misyonları arasındaki hareketliliğin önemli ölçüde sınırlandırılması anlamına gelen, “[Türkiye’nin] Montrö Sözleşmesini uygulayacağını” açıkladı.

Ukrayna’daki savaşın başlamasından bu yana Türkiye’nin uluslararası alanda arabulucu olarak hareket edebilecek bölgesel bir güç olarak konumunu güçlendirdiği görülmektedir. Ukrayna ile Rusya arasındaki tahıl anlaşmasında kolaylaştırıcı rol oynayan Türkiye’nin pozisyonu ve yapılan anlaşma BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından “umut ışığı” olarak nitelendirildi. Anlaşmanın uygulanmasını izlemek üzere İstanbul’da Ukrayna, Rusya ve Türkiye temsilcilerinin de aralarında bulunduğu bir Ortak Koordinasyon Merkezi kuruldu. Ağustos 2022’den bu yana Ukrayna’dan 122 sefer ve Ukrayna’ya 144 sefer bu merkez üzerinden gerçekleştirildi. Türkiye’nin bir diğer kolaylaştırıcı çabası da Rusya ile Ukrayna arasında savaş esirlerinin takas edilmesi olmuştur.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlangıcından bu yana Türkiye’nin kendisini Rusya karşıtı olmadan Doğu ile Batı arasında dengeleyici bir aktör olarak sunmak için adımlar atmıştır. Geçmişte, Türkiye’nin Karadeniz’deki rolü özgün bir rol olarak görülmüştür. Bir NATO müttefiki olmasına rağmen, bölgedeki Amerikan varlığını desteklememiş ve Romanya gibi diğer müttefiklere karşı çıkmıştı. Mevcut Türk dış politikası ise, NATO üyeliğini vurgularken, Doğu ile diplomatik kanalları açık tutarak her iki tarafı da birbirine bağlamaktadır.

Türkiye’nin Karadeniz politikası, dış politikadaki başarısının açık örneklerinden biridir. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta Türkiye tarafsızlık politikasını sürdürürken savaşın yayılmasını engellemeye çalışmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.